Çarşamba, Kasım 25

Müzmin Saksılar İçin Uygun Tasarımlar

Bunları İnternet dünyasına yeni giren annem ve arkadaşlarının arasındaki bir forward mailde gördüm. Tam üşengeç müzmin saksılara göre üretilmiş şahane tasarımlar. Örneğin ayağa takılan faraş: en sinir olduğum şeydir o faraşa eğil, çöpleri içine sok. Gerçi ayakla faraşı iteceğim derken bir takım denge problemleri yaşanabilir ama olsun, yine de güzel.

Sonra bir diğer çok beğendiğim tasarım ise makas düzenekli chopstick. Çin yemeğine ve suşiye bayılan biri olarak şu chopstciklerle olan mücadelem neredeyse filmlere konu olacak düzeye geldi. Suşiyi düşürmeden yutacam diye bir gün boğulacam, sonunda üzülen Japonlar olacak. Bu chopsticklerden gören duyan olursa sevap için haber versin.

Bir de şu sevimli derli toplu yaşam alanı projesi var onu da çok sevdim. Küçüklüğümden beri nedense o dolap içi yatakları falan çok sevmişimdir. Evde ve odamda çok vakit geçiren tembelik bir yaşam formu için de olabilir. Hiç kalkmadan veya minimum haraketle herşeye ulaşabilme fikri çok hoşuma gidiyor. Bu tasarımda görülen dolapiçi yataktan daha sağlam, dağınıklıktan ve yayıntıdan nefret eden çılgın annelere yayıntıyı çocukla beraber dolaba kapatma imkanı da vermiyor. Bunların bir de İkea ev versiyonları var. 35 m2'de yaşam falan diyorlar ya bence süper. Kimi evlerin salonu kadar olan bu boyutta yaşam boğucu gibi gözükse de iki adımda tuvalet bir adımda mutfak fikri saksı yaşam formları için en idealidir.


s


Pazartesi, Ekim 19

Amerikan Adalet Sisteminde Suçluyu Kim Bulur?

İnternet, Digiturk falan derken bayağı çok polisiye dizi izlediğimi farkettim. Düzenli izlediğim, CSI (hem NY hem Las Vegas), Cold Case, Lie to Me, Practice, Fringe, Mentalist’in haricinde Law& Order, Criminal Minds, X-Files, Boston Legal gibi bir dolu diziyi izlemişliğim var. Bunlar sadece benim izlediklerim...bi de izlemediğim ama hergün bir yenisi çıkan de bir sürü polisiye dizi var. Ana tema hepsine aynı ortada elengirli bir suç ve bunu çözebilecek cin fikirli bir sürü tip oluyor. Tek tek izlediğinde “Vay bee” dedirtip keyifle izleniyor ancak bir zaman sonra "yaa bu ülkede bu kadar cin fikirli nasıl istihdam ediliyor" diye bir soru beliriyor insanın kafasında. 

Bu dizileri biraz izlediyseniz farketmişsinizdir. Her cinayete bakan ayrı bir ekip her ekibin ayrı bir yöntemi var. Anlaşılan o ki Amerikan polis teşkilatının yapısı çok karmaşık. CIA var, FBI var, bunların özel birimleri var, adli tıpçılar var, ordunun kendi teşkilatı kendi adli tıpı var, olayı araştıran savcılar var (DA, disstirk itörney diylar bunlara) sonra bunların tıktıkları suçları çıkaran bir avukatlar ordusu var. Var oğlu var. İşin için de bu kadar adam olunca suçluyu kim nasıl yakalıyor problem oluyor. Kimin kimi nasıl yakaladığı biraz karışık ama ben anladığımı aktarayım.
Misal bu dizlerden birinde katil rolünü kaptınız. Bakalım sonra neler olabilir...

Misal küçük bir kasabada cinayet işlerseniz kasabanın şerifi peşinize düşüyor, çok artistik bir yol veya uzaylı katkısı yoksa şerif sizi buluyor. Eğer şuç ortağınız bir uzaylıysa FBI olaya karışıyor ve o anda FBI içindeki X Files ekibi peşinize düşüyor. Eğer uzaylı ile birlikte biyolojik silah kullandıysanız Fringe Science departmanı da karşınıza çıkabilir.

Büyük bir şehirde cinayet işlediyseniz ne olacak? Burada ihtimaller daha fazla. Eğer sıradan bir cinayetse yerel polis (soğuk bölgelerde trençkotlu cipli, sıcak yerlerde şortlu bisikletli) sonunda PD olan bir birim tepenize çöküyor, NYPD, LAPD gibi. Bu şehirlerde adli tıp ekipleri de çok etkili. Bir taraftan polis bir taraftan adli tıpçılar sizi yakalamaya çalışıyor. Hangisi yakalar, o artık hangi dizinin kadrosuna dahil olduğunuza bağlı. Ceset kayıpsa FBI’ın özel bir bölümü, 10 sene önceki bir konuysa yine FBI’ın başka bir bölümü konuyla ilgilenebilir. Dediğim gibi olay ne kadar karmaşıksa FBI ve o konu ile ilgili bir başka departman bulunabilir. Bir de son dönemlerde yalanları yakalayan özel bir şirket peydahlandı, ona da Washigton’da yaşayanlar denk geliyor.

Yukarıda saydığım ekipler katili yakaladı, iş bitti mi? Hayır. Şimdi kendinizi Amerikan avukat ve jürilerine bırakacaksınız. Avukatınınzın manipulasyon ve jüriyi etkileme yeteneğine göre suçunuz ve cezanız belirlenebilir. Ama yine avukatlık dizilerinde gördüğümüz avukatlardan birine sahipseniz suçsuz bile çıkabilirsiniz.

Sonuç siz en iyisi katil matil olmayın, FBI’In içinde sırf size özel bir bölüm bile olabilir. Aman dikkat :))

Perşembe, Eylül 24

Nerede o Eski Vampirler?



Son zamanlarda sinema ve televizyonları gene bir vampir furyasıdır aldı gidiyor. Bir tarafta genç kız işi olan Alacakaranlık serisi kitapları ve filmleri ile ortalığı kasıp kavururken diğer bir taraftan True Blood, Moonlight gibi diziler televizyonda karşımıza bir dolu vampir çıkarıyor. Vampir konusu eskiden beri popüler olan bir konudur. Televizyon ve sinema dünyası ne vampirler gördü bugüne kadar. Ama yeni kuşak vampirler bir tuhaf, eskilerden farklı bir tarzları ve ilginç özelliklere sahipler.

Vampir edebiyatının başlangıç noktası olarak Bram Stoker’ın 1897 yılında yazdığı Dracula romanı kabul edilebilir. Bram Stoker romanında bugüne kadar anlatılan vampir efsaneleriyle tarihin acımasız prenslerinden Kazıklı Voyvoda (Drakul) hakkındaki efsanelerini birleştirmiş ve sinema tarihinde hakkında en çok film yapılan karakterlerden Kont Drakula’yı yaratmıştır. Sinema ve televizyon dünyasını vampir hikayelerine yönelten Bram Stoker’ın kitabı olsa da vampir kavramının yaratıcısı Bram Stoker değil. Vampir miti pek çok kültürde yer alan, ortaçağa hatta çok daha öncesine, Babilllere kadar uzanan bir olay. Günümüzün sakallı bebek, UFO, garip yaratık, Van gölü canavarı ve Melih Gökçek (ki kendisi benim için gerçek olamayacak kadar acaip bir canlı) hikayelerinin öncesinde insanlar kan emici vampir hikayeleriyle gündem yaratmaya çalışıyorlarmış. Vampir adı verilen yaratıkla ilgili hiçbir kanıt olmadığı için her kültürde farklı vampir tanımı mevcut. Tanımların ortak özelliklerini toplarsak; vampirler, insan kanı ile beslenen, genellikle vampir olmadan önce ölmüş ve sonradan ölümsüzlüğünü kazanmış, soluk benizli, garip göz renklerine sahip, azı dişleri uzamış acaip yaratıklardır. Bunun dışında bilinen özellikleri gün ışığından zarar görmeleri nedeniyle gündüzleri tabutlarında istirahat edip, geceleri ortaya çıkmalarıdır. Vampirler genellikle korku hikayelerinde yer alacak mizaca sahip olduklarından genellikle pek insan canlısı olarak nitelendirilemezler. Eski dönemlerde canavar ve ucube olarak adlandırılan vampirler, modern zamanlarda karizmatik çekici yaratıklara dönüşmüş haldeler. Eskiden vampire kız verilmezken bugün vampir peşinde koşan genç kızların sayısı bir hayli arttı.
 
Bizim bildiğimiz, filmlerde ve dizilerde gördüğümüz vampirler gece karanlığında karşımıza çıktığında tabana kuvvet kaçılması gereken korkunç ve ürkünç yaratıklardı. Gün ışığına çıkmaz, kanlı canlı insan gördüklerinde affetmez ısırırlardı. Sevilmezlerdi, toplumdan uzak ve çoğunlukla tabutta yaşarlardı. Oysa şimdi vampirler bir farklı. Artık dizilerde, filmlerde vampir tanıdığım olsun sırtım yere gelmez gibi bir görüş hakim. Çünkü yeni nesil vampirler bir başka. Brad Pitt’le Tom Cruise’un vampir versiyonları bu yenilerinin yanında ucube kaldı.

 
Yeni vampirler derken kimleri mi kastediyorum, Buffy the Vampire’ın karizmatik ve esprili vampirleri Angel ve Spike, True Boold’un gizemli ve acıların çocuğu vampiri Bill ve tabii ki Alacakaranlığın pop star kıvamındaki parlak vampiri Edward Cullen.

 
Günümüzün yeni populer çakma vampirlerine ve eski köye getirdikleri yeni adetlere bir bakalım.

 
Buffy The Vampire Slayer: 1 metre 1 cm’lik ufak tefek genç kız Buffy’in seçilmiş kişi olarak vampir avladığı bu dizide vampirler kan emecekleri zaman kaşlarını çatıp çirkinleşiyor ve sonunda bizim bıdık Buffy’den dayak yiyorlardı. Dizinin iki meşhur vampirinden selvi boylu Angel, vampir yarim trendini başlatarak Buffy’in aşkı oldu. Dizindeki en acaip vaka ise kötü vampir Spike’ın kafasına takılan bir çip ile kan ememeyen ezik bir vampire dönüşmesi oldu. Angel hayvan kanı ile beslenirken sanırım Spike normal yemekle besleniyordu. Acaiplikleri vardı ama güzel diziydi.

 
True Blood: Şifreli kanalda vampir dizisi yapalım, biraz açık saçık olsun derken ortaya uçuk kaçık True Blood ortaya çıkmış. Bu dizideki vampirler ise halk arasına karışmış garibanlar. Eziliyorlar, hakları yok, dayak yiyorlar yani Türk filmlerindeki zavallı karakterlerden farkları yok. Ture Blood’da vampir efsanesine yeni bir katkı olarak vampir kanı ticareti eklenmiş. Vampirlerin kanı insanlar tarafından içiliyor, ticareti yapılıyor. Ayrıca iyileştirme, mesir macunu etkileri mevcut. Başroldeki süper salak karakter ve acaip yavaş ilerlemesi nedeniyle bu dizi bana biraz yavan geldi. http://www.imdb.com/title/tt0844441/

 
Alacakaranlık Serisi: 1 değil tam 4 kitabı bulunan bu seride vampir hikayesinden peri masalı yaratılmaya çalışılmış. Tüm dünyada çok fazla hayran edilmiş bu kitap ve film serisinin baş karakterleri Amerikan high school gençliği. “Yaşıtları!”nın gittiği normal bir okula giden vampir ve okula yeni gelmiş arıza genç kızın hikayesinde daha önceki vampir hikayelerinde olmayan pek çok değişiklik var. Örneğin Alacakaranlık’taki vampirler 24 saat ortalıkta dolaşıyorlar ve gün ışığına çıktıklarında bırakın ölmeyi elmas gibi parlıyorlar. Kurt adamların mekanı olmasa plaja bile gidiyorlar. Daha önce Buffy’deki Angel’ın yaptığı gibi vejeteryan takılıyorlar yani insan yerine hayvan kanı içiyorlar. Ayrıca karizmatikler, gizemliler, iyi aile çocukları .... ee bir genç kız daha ne isterki. Kitaplarının daha güzel olduğu söyleniyor. Serinin ilk ve ikinci filmleri çekildi. Daha iki filmimiz daha var. http://www.imdb.com/title/tt1099212/

 
Aksiyon nedeniyle Buffy ve Angel dizilrini severdim ama monoton bir akışı olan True Blood’u ve peri masalı kıvamındaki Alacakaranlık serisini sevemedim. Vampir dediğin böyle olmaz. Amerika’da yeni yayın döneminde yeni bir vampir dizisi daha başlıyormuş...Vampire Diaries. Bakalım onlar ne gibi yenilikler yapacaklar? http://www.imdb.com/title/tt1405406/

Nedir Bu Müzmin Saksı?



Millet olarak hem duygusalız hem de çok heyecanlıyız. Aklımıza birden bir fikir geldi mi; geyiğin dibine vurur, sonra da yerden kaldırmayız. Gerçekleşmeyen bir projemiz daha vardır artık. Etrafta hayata geçirilmemiş fikri olan bi dolu cin fikirliye rastlayabiliriz. Özellikle konu para oldu mu; “Abi şimdi bunu yapalım valla köşeyi döneriz, adam başı X lira çarp bilmem kaçla bak o kadar para kazanırız” diye başlar konuşur konuşur sonra iş yapmaya gelince, bir bardak su veren çıkmaz. Ne oldu sende mi su vermedin, tanıdık geldi di mi? Sen de yaptın bu hesapları... peki kaçınız zengin oldu, dünyayı kurtardı…he he kaçınız? Boşuna düşünme. Kurtarmış olsanız ya da parayı ağaçtan toplar olsanız, bunu neden okuyasın?

Pek çok konu üstünde kafa pörtletip, hayal edip saksı gibi durmak bu işte. Teoride çok, pratikte hiçbir şey yapmamak. Bir nevi üşengeçlik, bezginlik, ya da aslında cesaretsizlik. Bi de “Devlet bize imkan verse…“ kabilesi vardır ki onlar saksıdan bile beter olanlardır...
Özetle, devlet bana imkan verdi ve bir saksı olarak bu blog’u açtım. Kafamda bir sürü fikir, bir dolu komik şey var. Başladığım hızla devam edersem senede bir iki yazı, resim bir şeyler yayınlarım.

Blog fikri doğalı epey olmasına rağmen isme birkaç yılda yazmaya da bir kaç yüzyılda başlayabildikm. Yaptığım en hızlı iş logo tasarımı oldu, onda da iman gücünün payı var. Sonuçta saksı ilerledi ve başladım. Hepinize iyi seyirler okumalar :))

Haydi bize kolay gele, size de selametle!