Pazar, Temmuz 15

Günün Seçkisi #32 : Trafiksiz Kent

Hollanda'nın Giethoorn kenti trafikten bunalanlar için birebir. Bu kentte trafik yok çünkü araba yok, hatta yol bile yok. Tüm ulaşım su ve bisiklet yolları ile sağlanıyor. Ya bisiklete ya da sandala bineceğiz, muhteşem yeşil büyük ihtimalle de de huzurlu bir yer. Karayolları Genel Müdürü şehri terkedin derken istikamet belirtmemişti.

Benim gideceğim yer belli oldu. Kenti gezmek için Fısıltı teknesini (Whisper Boat) kiralayabiliyorsunuz. Ama en iyisi buraya taşınmak.



Pazar, Aralık 18

Türkilizce sözlük

Kimilerine göre Plaza dili, kimilerine göre Maslak dili, bense Türkilizce diyorum. Bu çalışma yurdum insanın en eğitimli kesiminin kendi diliyle olan imtihanını simgeliyor. Fark ettiyseniz daha çok plazalarda çalışan insanların konuştuğu garip bir dil epeydir kulağımızı tırmalıyor. Bilgi teknolojileri çağında "bilgisayar" kadar güzel bir kelime türetebilmiş dilimiz, onun getirdiği yeni araç ve eylemlere yönelik kelimeler türetmekte geri kalınca günlük kullandığımız dil de bir tuhaflaştı. Bilgi teknolojileri ve pazarlama sektörü ile haşır neşir olanların daha sık düştüğü bu tuzak, hepimizin zaman zaman dilinin kaymasına neden oluyor. Türkilizce, sanılanın aksine yurt dışında yaşamış insanlardan değil, uluslararası yabancı şirketlerde çalışan bu grup dil özürlüden doğdu. Ana dilinde doğru kelimeyi bulamadığı için ingilizcesini kullanmak kimilerini üzse de kimileri bu durumu ingilizce bildiklerinin kanıtı zannediyor. Ne Türkçe'yi ne de İngilizce'yi düzgün konuşamayan bu insanların kendi dillerine iyice yabancılaşarak artık türkçe karşılığı daha kolay olan kelimeler için bile ingilizce tamlamalar kullanmaları bu garip dili daha da çok besledi. İşte bu, Türkilizce'nin bilgisayar terminolojisinden doğan birkaç kelimenin çok ötesine geçip kendi başına bir dil olmasının öncüsü oldu.

"Follow ettiklerimizin yazdıkları postlardan involve olduğumuz kadarıyla aklımıza save edilen" bu yeni dil Türkçe'mizi öldürüyor. Yaygın olarak etmek ve olmak fiilleri ile oluşturulan bu tamlamaların bir çoğu ne yazıkki artık bize doğal geliyor.

Dil bilimci değilim, Türkçe'yi en iyi şekilde kullandığıma yönelik bir iddiam da yok ama bu durum beni o kadar rahatsız eder bir hale geldi ki, bir taraftan kendimi bu tür çarpık kullanımlardan uzak tutmaya çalışırken, bir taraftan da duyduğum bu acayip tamlamaları not etmeye başladım. Bu tamlamaların hiçbirini uydurmadığımı ve hepsini duyduğumu özellikle belirtmek istiyorum. Tamlamaların karşısına karşılıklarını veya en azından bu sözcük öbeği ile ne kastedildiğini de yazmaya çalıştım ki bir faydam olsun.

İşte pek çok büyük şirket çalışanının farkında olmadan katkıda bulunduğu Türkilizce sözlüğüm. 

Agile olmak: Çevik olmak

Aline olmak: Sıralanmak (eş zamanlı olmak anlamında kullanılıyor)
Aloke etmek: Tahsis etmek
Assign etmek: Görev atamak
Avoid etmek: Önlem almak, önlemek
Big picture'ı görmek: Büyük resmi görmek
Bold yapmak: Kalınlaştırmak
Book etmek: Yer ayırtmak
Challenge etmek: Meydan okumak
Check etmek: Kontrol etmek
Clarify etmek: Açığa kavuşturmak
Collaborate olmak: İşbirliği yapmak
Combine etmek: Eşleştirmek, bir araya getirmek
Come out etmek: Açıklamak
Communicate etmek: İletişim kurmak, iletişimini yapmak
Concernü olmak: Endişesi olmak
Contribute etmek: Katkıda bulunmak
Convince etmek: İkna etmek
Cover etmek: Kapsamak
Date etmek: Çıkmak
Deal etmek: Anlaşmak (pazarlık etmek gibi de kullanılıyor)
Declare etmek: Beyan etmek
Discuss etmek: Tartışmak
Domine etmek: Üstünlük kurmak
Down olmak: Üzülmek, moralinin bozulması
End-up etmek: Düşmek, boylamak
Fail olmak: Başarısız olmak
Favor yapmak: İyilik yapmak
First Priority'si olmak: İlk önceliği olmak
Fit olmak: Formda olmak
Fixlemek: Sabitlemek
Focus olmak: Odaklanmak
Follow etmek: Takip etmek
Forward etmek: İletmek
Frustrate olmak: Hayal kırıklığı yaşamak, (Derin bir üzüntüyü de belirtiyor olabilir)
Handle etmek: Başa çıkmak
Highlight etmek: Altını çizmek, belirginleştirmek
Host etmek: Evsahipliği yapmak
Ignore etmek: Görmezden gelmek, gözardı etmek
Insight vermek/almak: Bilgi vermek
Insist etmek: Israr etmek
Involve olmak: Dahil olmak
Join etmek: Katılmak
Justify etmek: Doğrulamak
Lead etmek: Liderlik etmek
Like etmek: Beğenmek
Linklemek: Bağlanmak, Bağlantı kurmak
Manage etmek: İdare etmek
Match etmek: Eşleştirmek
Mean etmek: Kastetmek
Merge etmek: Birleştirmek
Mindset'i değiştirmek: Düşünce yapısını değiştirmek
Offer etmek: Teklif etmek
Peak yapmak: Zirveye, en üst seviyeye ulaşmak
Penetre etmek: Nüfuz etmek (basketboldaki değil)
Post etmek: Yayınlamak
Process etmek: İşlemek
Promote etmek: Tanıtmak, parlatmak
Push etmek: Bastırmak
Question etmek: Sorgulamak
Raise etmek: Yükseltmek, artırmak
Read etmek: Okumak
Refere etmek: Kaynak göstermek
Refresh etmek: Yenilemek
Resetlemek: Yeniden başlatmak
Reply yapmak: Cevap vermek
Report etmek: Rapor vermek
Revize etmek: Düzenlemek, Düzeltmek
Run etmek: Çalıştırmak, yürütek
Save etmek: Kaydetmek
Send etmek: Göndermek
Set etmek: Belirlemek
Schedule etmek: Tarih belirlemek, Gün belirlemek
Search etmek: Aramak, araştırmak
Share etmek: Paylaşmak
Speak etmek: Konuşmak
Speech yapmak: Konuşma yapmak
Submit etmek: Sunmak, Teslim etmek
Sum up etmek: Özetlemek
Support etmek: Desteklemek
Tricklere gelmemek: Kanmamak
Trigger etmek: Tetiklemek
Update olmak/etmek: Güncellemek/ Güncel olmak
Waouw olmak: Etkilenmek, şaşırmak
Wrap up etmek: Toparlamak

* Yorumlarla sürekli güncellenmektedir. Katkılarınızı bekliyorum. Katkıda bulunanlara da teşekkürler

Cumartesi, Aralık 3

Günün Seçkisi #30 - Klip: Rammstein - Mein Land

Sahnede adam yaktıklarına şahit olduğum Rammstein'den bu sefer sevimli bir çılgınlık. Hiçbir şeyi ciddiye almayan grup bu sefer Amerikan klişelerinden güneş yanığı California sahilleri ile dalga geçiyor...Her daim çılgın adamlardan komik bir klip, bu sefer için yaş sınırı yok en azından...



Rammstein - Mein Land from Rammstein on Vimeo.

Çarşamba, Kasım 30

Günün seçkisi #29 - Garip Beatles Fotoğrafları

     İlkokul terk...

      Fakat Paul....

    John Lemon... Mango Starr...
                     Bremen mızıkacıları...


   Son kadeh...


Daha fazlası : http://awkwardbeatles.tumblr.com

Cumartesi, Eylül 10

Günün Seçkisi #28 : Klip - Do it Again

Önce blogger kapandı, sonra ben üşendim...Sonuç 6 aylık bir ara. Kimsenin okumadığı, özlemediği bloguma geri dönüş yapayım. Burası benim, burası benim sevdiklerimin. Belki birkaç hafta sonra gene sıkılırım. O zamana kadar, tekrar seçtiklerime geri dönelim. 

Tek kişilik grup Archangel'ın Steely Dan şarkısı Do it Again'in için yaptığı cover ve klibini paylaşayım. 2008 yılından itibaren hayatımızdan olan Londralı Arcangel, Nick Webber'in hem vokalini yaptığı hem de tüm enstrümanlarını çaldığı tek kişinin çok kişi gibi davrandığı bir garip grup. Do it Again coverı ilk albüm How to Lose Your Best Friend'de yer alıyor. Klibi de Henry Scholfield tarafından yönetilmiş. Bu sevimli kilpte küçük post-it adamın hepimizin günlük hayatına yönelik maceraları anlatılıyor. Pazartesi sabahlarınız için saklayın, iyi gelir :)





Salı, Şubat 22

Günün Seçkisi #26 : Oyuncu - Deniz Özdoğan

Henüz hakkında yazılmış bir wikipedia veya ekşi sözlük makalesi yok. Ama ben şimdi büyük bir gururla adına yazılacak ilk maddeyi yazayım ve  kaynak oluşturayım.

Deniz Özdoğan, 3 Nisan 1982'de İstanbul'da doğdu. Tiyatro sahnesi ile 5 yaşında tanıştı. Önce çocuk tiyatrolarında oynadı. Şehir Tiyatroları’nda pek çok oyunda yer aldı. Orta ve lise öğretimini  İtalyan Lisesi'nde tamamladıktan sonra Roma'ya gitti ve tiyatro okulunda okudu. Üniversiteden sonra hayallerini gerçekleştirmek üzere İtalya'da kalmaya devam etti, önce irili, ufaklı tiyatro topluluklarıyla, kumpanyalarla çeşitli oyunlar sergiledi.  Martı, Hastalık Hastası, Ramallah Evi gibi oyunlarda rol aldı. Piyano çalıyor,dans ediyor, şarkı söylüyor. Tiyatro onun en büyük tutkusu, uykusunda repliğini sayıkladığını bilirim :)14 yaşından beri de profesyonel olarak oyunculuk yapıyor. Büyük çıkışını ise 14 Şubat'ta Roma'daki Eliseo Tiaytrosu'nda sahnelenen Riccardo Scamarcio ile başrollerini paylaştığı Romeo ve Juliet ile yaptı.  İtalyan yönetmen ve oyuncu Andrea Collavino ile evli. Ben kendisini 11 yaşından beri tanıyorum ama umudum  herkes tanıması, herkes yeteneğini izleme ve görme şansına erişmesi.

Onu bir de kendisinden dinlemek için Hürriyet Gazetesi'nden Reha Erus'la yaptığı söyleşiyi buradan paylaşıyorum.Hakkında çıkan diğer yazılar ve söyleşiler de şöyle
Sabah , Radikal , Reset Magazine, Corriera della Sera

İTALYA ONU ALKIŞLIYOR / Hürriyet, 22 Şubat 2011
Şu sıralar Roma, bir Türk tiyatrocuyu avuçları kızarıncaya kadar alkışlıyor. Bu genç yetenek, kapalı gişe oynayan “Romeo ve Juliet”te yakışıklı oyuncu Riccardo Scamarcio ile başrolü paylaşan Deniz Özdoğan’dan başkası değil. İtalyan medyasının göklere çıkardığı Özdoğan’ın yıldızı günden güne daha çok parlıyor.

* Deniz Hanım, neden tiyatroyu seçtiniz?
- Ailemin tek çocuğuyum. Babam opera tutkunudur. Annem hem doktor hem de piyanist. Teyzem de balerin. 4 yaşımdan beri sahnelerdeyim. Şehir Tiyatroları’nda büyüdüm. Dansla başladım, 14 yaşımdan beri de profesyonel olarak oyunculuk yapıyorum. Beni, ailemin sanata düşkünlüğü buralara getirdi. Tabii bir de Neşe Erçetin’in emeği. İtalya maceram, İtalyan Lisesi’nden mezun olduktan sonra başladı. 2002 yılında Roma’ya geldim ve tiyatro okuluna yazıldım. Geliş o geliş...

* Peki “Romeo ve Juliet” projesi nasıl ortaya çıktı?
- Tiyatro okulunu bitirdikten sonra ilk ciddi İtalyanca deneyimimi “Hastalık Hastası” oyununda yaşadım. Sonra kocam Andrea ile tanıştığım “Martı”da rol aldım. Ardından “Ramallah Evi” ile sahneye çıktım. Çok sevdiğim ve saydığım bir yönetmen var; Valerio Binasco. Hani insanın rüyasına girer, “Acaba bir gün onunla çalışabilme şansını yakalayabilecek miyim?” diye... Ben de Valerio Binasco ile çalışma hayalleri kuruyordum. Bu şans sonunda beni buldu. “Peanuts” adlı eserin seçmelerine katıldım. Binasco “Çok yetenekli bir oyuncusun ama bu rol sana göre değil. Zamanı gelince seni büyük ses getirecek bir Shakespeare oyunu için arayacağım” dedi. Tam üç yıl bekledim. Sonunda Binasco’nun Juliet’i oldum.

* “Romeo ve Juliet”, Riccardo Scamarcio’nun ilk tiyatro deneyimi. Nasıl buluyorsunuz oyunculuğunu?
- Riccardo çok azimli bir sanatçı. Yeteneğini biliyor. Onun kemikleşmiş bir hayran kitlesi var. 15 ila 30 yaşlarındakiler tiyatroda mutlaka ilk sıralardaki koltukları işgal ediyorlar! Riccardo günden güne daha da kusursuzlaşıyor. Henüz bu dalda yeni ama sinema alışkanlıklarını geride bırakmasını biliyor. Her geçen gün gözümüzün önünde deneyim kazanıyor, seyirciyle canlı iletişimi algılıyor, böylece biz de daha uyumlu oluyoruz.

* İtalyan tiyatro yazarları ve eleştirmenleri sizi göklere çıkarıyor. Böyle bir başarı elde etmeyi bekliyor muydunuz?

- Samimi olarak söylüyorum, bunun bu kadar kısa zamanda gerçekleşmesini beklemiyordum. Ben gazeteleri okumaya korkarken, bizi televizyonlara çağırıyorlar. Oyun sonrası tiyatrodan çıkarken bizi bekleyen fotoğrafçıları yadırgıyorum. Hele alkışlar ve oyunun 14 Mart’a kadar kapalı gişe oynayacak olması! Bütün bunlar bir rüya gibi geliyor. Çok hoş bir rüya...

* Türkiye’de tekrar sahneye çıkmayı düşünüyor musunuz?

- Evet, düşünüyorum. Tilbe Saran’la projelerimiz var.

* Türkiye’yi özlüyor musunuz?

- Elbette! Ailemi, dostlarımı çok özlüyorum. Yemekleri de öyle. Neyse ki aynı yemekleri burada da pişirebiliyorum. En çok özlediğim şey ise, annemin hastalandığım zamanlardaki o yumuşacık dokunuşu.

* Hiç sinemayı düşündünüz mü?

- Düşünmez olur muyum hiç! Sevgili Ferzan Özpetek’le projelerimiz vardı. Ama ben bir türlü oturma izni alamadığım için gerçekleşmedi. İtalya’da bir sürü bürokratik engelle karşılaştım maalesef. Aslında “Bir Ömür Yetmez” ve “Kutsal Yürek”te oynayacaktım, olmadı. Ama bir şeyler öğreneyim diye beni hep setlere davet etti sağ olsun.

Deniz Özdoğan ve Riccardo Scamarcio'nun Romeo ve Juliet'i